
İş Sanat’ta koltuklarımıza oturmuş, konserin başlamasını beklerken, bir önceki konserini hiç unutmadığımı ve üzerinden sadece birkaç yıl geçmiş olabileceğini düşündüm. Hâlbuki tam dokuz yıl önce, 2000 yılında Caz Festivali kapsamında Cemal Reşit Rey Konser Salonunda izlemiştim. Giydiği kıyafetten, söylediği şarkılara, tavırlarından, esprilerine kadar, tüm o konseri bir nefeste, ezbere anlatabilirim. O konserde, melon şapkası, siyah pardösüsü, elinde bastonu seyirciler arasından çekip çıkarttığı Erman (Herman diyerek) ile epey uğraşmış ve bize çok keyifli anlar yaşatmıştı. Acaba Erman tekrar gelmiş miydi konsere?
Seyirci ile iç içe ve bir o kadar da mesafeli, ilk bakışta güzel olduğunu düşünmediğim ama şarkıları söylemeye başladıkça büyüleyici bir hal alan bu soylu, yetenekli, yaşsız sanatçı konsere başladığı an itibariyle bizi yerlerimize zincirledi. Her şarkıda başka duygular oluşturdu, İngilizce, Fransızca, Almanca şarkıları eşliğinde Bertolt Brecht’in sözleri, Elvis Castello, Nick Cave, Tom Waits besteleri, Edith Piaf, Marlene Dietrich, Jaques Brel şarkıları bir bir sahneden süzüldü. Surabaya Johnny’i (Brecht-Kurt Weill ikilisinin müzikallerinden biri olan Happy End’de de söylenen oldukça etkileyici bir şarkı) kulağımıza üfledi. Jaques Brel’in Amsterdam şarkısını yorumlama şeklinden hoşlanmamış olsam bile diğer yorumları mükemmeldi.
Sahneye Erman’ı çağırmadı ama bunun yerine "Ghosts of Berlin" şarkısı eşliğinde İstanbul’un hayaletlerine, cinlerine seslendi. Fısıltılar, ıslıklarla süsledi tüm eleştirisini, ironiyi. Piyanonun üzerine uzandı, kontrbasın kenarına tünedi, davullarla tempo tuttu ve gitara da kendi üslubunca selam verdi.

Bir yerde okumuştum ayrıca çok iyi bir ressammış. Tahminim bir daha izlediğimizde sahnede fısıltının resmini de çizecektir.
Passionate Fight - Ute Lemper
Gülda 'Nisan'da Ute Lemper geliyor' dediğinde hiçbir şekilde hangi gün, saat kaç, nerede, nasıl, kimle vs gibi sorularını sormadım, gidecektim o kadar. Sonra ne zaman izlemiştik diye düşündüm ve 9 yıl geçtiğine inanamadım. Ben Ute Lemper'i bundan tam 9 yıl önce izlemiştim ve onu izlemeden önce New York'ta Chicago Müzikaline bilet bulamadığım için gidememiş ve kendisi ile birazcık daha önce tanışma fırsatını da kaçırmıştım. 2000den bu yana hep gelmesini istiyordum, herkese seyrettiğim ve dinlediğim en iyi performanstı diye bahsediyordum. Çünkü hayatımda nadir olarak bir performasın tüm detayları capcanlı duruyordu....Belki de bu yüzden izleyeli epey oldu diyemiyordum.
YanıtlaSilVeee sonunda İş Sanattaydım....Sözlerini tek tük anladığım Almanca şarkılarla başladı ve beni ikinci dünya savaşına, okuduğum kitaplar ve seyrettiğim filmlerle kafamda oluşturduğum Almanyaya Berline götürdü...Cephelerde çalındığı zaman savaşın kısacık bir zaman durmasına sebebiyet veren Lili Marleen şarkısını ve tabii ki Mavi Meleki düşündürdü, arabesk yanım Ahmet Kayanın
Akşam olur mektuplar hasretlik söyler
Zagrep radyosunda lili marlen türküsü
Siperden sipere ateş tokuşturanlar
Karanlıkta dem tutan ishak kuşu
Şarkısını da hatırlamama neden oldu. Almanca şarkıların ne kadar güzel olabileceğini de kanıtladı.
Yolculuğuna Fransa’da devam etti...Fransa’ya yolculuk Edith Piaf’a yolculuktu kaçınılmaz olarak....Edith Piaf’ın çok akıllı bir kadın olduğundan, hayatına giren veya girdiği düşünülen Yves Montand, Charles Aznavour gibi isimlerden en güzel şarkıları alıp sonrada aşkın doruk noktasında da yollarını ayırdığını ifade etti.
İlk kişisel albümü olma özelliği içeren ‘between yesterday and tomorrow’dan söylediği şarkılar arasına yine geçmişten brel şarkıları, brecht –weill balladları ve hildegard knef şarkısı olan rote rosen’i söyledi.....
Şarkı aralarında çoğunlukla –seyirciye sorduktan sonra- Almanca konuştu. Ardından da bir gece önce Hollanda’da verdiği konserde de seyircinin Almanca konuşmasına izin verdiğini ancak konser sonunda seyircinin yanına giderek aslında anlamadıklarını söylediklerini ifade etti. Ghosts of Berlin’ ıslıklarımızla eşlik ederken de bizim Hollandalılardan daha iyi ıslık çaldığımız yönünde iltifat etti.
Bu kadar buzul bir güzellik sergilerken söylediği şarkılari tavırları, anlattığı hikâyeleri, esprileri, şarkılar arasında yaptığı geçişleri ve esprileri düşününce bana bu buzulun görünmeyen yüzünün ne kadar derin ve büyüleyici olduğunu sergiledi.
Kısacası kötü bir günümdü ancak Ute Lemper sayesinde şahane sonlandı.