28 Haziran 2009 Pazar

Loreena Mckennit 13.06.2009 İstanbul Konseri


13 yıl önce yine Açıkhava sahnesinde izlemiştim Loreena Mckennit’ı. Sesi, müziği, nezaketi, zarafeti hiç değişmemiş, tutkusu artmış hala çok genç bir kadın duruyordu karşımızda. Hepimizin hayatında bunca yılda içinde doğumlar ve ölümler de barındıran büyük değişiklikler oldu. Mckennit için ise, 1998 yılında nişanlısını bir yelken kazasında kaybetmenin acısı ile 2005 yılına kadar müzik yapmamak, yeni bir albüm çıkartmamak olmuş. 1999 yılında yayınlanan albüm ise nişanlısı ölmeden önce hazırlanmış.



Başlangıç noktasını şu veya bu şekilde, hepimizin, bir diğerimizin geçmişinin uzantıları olduğuna inanışı olan sanatçı, kendi Kelt köklerini aramak üzere yolculuğa çıkmış, yolculuğunda, Ankara, Bursa ve kervansaraylara uzanmış. Albümlerinde de İstanbul’a, kervansaraylara yer vermiş. Bahçesine her bahar yeni bir yiyecek ekmeyi ihmal etmemiş, şükran gününü ise kendisine bahşedilenleri kutlamak için ailesini buluşmuş.



İşte yine karşımızda idi. Sıkça, An Ancient Muse albümünden şarkılara ver verdi. Şarkı söylerken bir yandan da arp, piyano ve akordeon çaldı. Ayrıca sahnede bulunan diğer enstrümanlar arasında görebildiklerim ud, gitar, buzuki, çello, davul ve kemençe idi. Hiç değişmemişti ve sanki yine aynı kıyafetle gelmiş gibi geldi bana ve itiraf etmeliyim ki Loreenna Mckennit’i sevmekle beraber uzun süre dinlemek bende sıkıntı yaratıyor. Sanki bir noktadan sonra sürekli aynı şarkıyı söylüyormuş gibi geliyor. Ormanlar, kırlar, özgürce at binmek, Orta Dünya’nın kapıları ve diğerleri. Çok güzel bir konserdi ama eve gidip biraz MetallicA dinlemek daha da iyi geldi.


Caravanserai - Loreena McKennitt

Açık Hava tamamen dolu idi. Bense konser öncesi önümde oturan bir kadının sırtına döktüğüm kahve sebebi ile epey bir mahcubiyet içinde yerini bırakıp kafeteryanın oradan izlemeyi tercih ettim. Hem kahve dök, üzerine püfür püfür sigara iç fazla olacaktı. Konsere Emine Erdoğan’ında gelmesi sebebi ile muhafazakâr kesimden de epey insan vardı. Emine Hanım umarım sadece konsere gelmekle yetinmeyip, İKSV’ye de destek veriyordur. Bu sene İKSV destekleyici bulmak için olağan üstü bir çaba harcamasına rağmen, kriz sebebi ile sponsorlarını yitirmekte.

Han-Na Chang



Koreli Han-Na Chang çok başarılı bir çelist. Sir Edward W. Elgar’ın Viyolonsel Konçertosu’nu hiç zorlanmadan ve büyük bir keyifle yorumladı. Ön sıralarda bilet bularak konseri izleme imkânı bulan bir arkadaşım, konser boyunca Han-Na Chang’ın garip sesler çıkarttığını ve bu seslerin çok rahatsızlık verici olduğunu söyledi. Çok şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Benim oturduğum bölümden gördüğüm sürekli gülümseyen ve dünyanın en kolay işiymiş gibi çello çalan gencecik bir kadındı. Meğer aynı zamanda Viyolonsel dünyasının Sharapova’sı imiş.




Büyük bir keyifle tüm hafta boyunca, Han-Na Chang’ın Vivaldi Çello Konçertosunu dinlemiş biri olarak, tek istediğim bu konçertoyu canlı dinleyebilmekti. Konser programından da oraya gidene kadar haberim yoktu, Mahler’in konuyla ilişkisini de anlayamamıştım. Birinci yarı bitip, izleyiciler defalarca ve aralıksız alkışlayınca ve ikinci bölüme birçok kişi kalmayınca Han-Na Chang’ın bir daha gelmeyeceği belli olmuştu. Peki, onca alkışa ve sevgiye kısa da olsa Vivaldi’nin Çello Konçertosundan ya da diğer albümlerinden bir bölüm çalamaz mıydı? Arada metalik ses, Han-Na Chang imzalı CD satıldığını buyurdu. Diskografisinde, yorumlamadığı eseri icra etmenin albüm satışlarına etkisi olacak mı merak ettim?




Mahler Edwar Elgar'a Karşı:



İkinci yarıda ise şef Klaus Weise yönetiminde Bilkent Senfoni Orkestrası, Gustav Mahler’in 5. Senfonisini 70 dakika boyunca hiç düşmeyen bir tempo ile yorumladı. Keşke programı önceden bilsem ve biraz da Mahler dinlemiş olsa idim. Benim için klasik müzik sıkça dinledikçe daha da keyifli hale geliyor. Çok etkileyici ve zaman zaman insanı hüzne boyan 5.senfoni tek başına da oldukça doyurucu idi. Söyleyeceğim bu yıl Müzik Festivali çok başarılı. Bütçeyi çok güzel kullanmışlar.

Han-Na Chang Diskografi

VIVALDI (Güz 2008)
ROMANCE (2007)
SHOSTAKOVICH (2005)
PROKOFIEV (2003)
The Swan (2000)
Haydn (1998)
Debut DISC: Tchaikovsky, Saint-SAENS (1996)

20 Haziran 2009 Cumartesi

Patricia Kaas Kabaret



And Now Ladies and Gentlemen,

Patricia Kaas sizi yeni kabaresi Kabaret’i izlemeye çağırıyor. 1930’lara övgü niteliği taşıyan bu gösteri, o zamanın ruhunu, günümüz sanat anlayışı ile harmanlıyor. 13’ü yeni, toplam 23 şarkı şarkıdan oluşan, dijital bir sahnenin önünde sergilenen dans ve müzik gösterisi. Başrol Kaas’ın, arkasında olağanüstü yetenekli dansçı Stephanie Pignon, zaman zaman gerçek zaman zaman arkada kurulan ekranın içinden devam eden balonlar, bir sandalye, bir yatak başı ve diğerleri. Berlin’den, Paris ve Buenos Aires’e uzanan bir yolculuk.



Tamamı Lanvin tarafından hazırlanmış kostümler. Sabah dışarı çıkan Kaas, günlük işlerini bitirdikten sonra yemeğe gidiyor, evine dönüp pijaması ile yatağında uyumak dışında ne yapılırsa onları yapıyor, sabah oluyor, üzerine geçirdiği sabahlığı ile bir kadının 23 saatini anlatıyor. Sesi, dansı ile saf bir erotizm, çok seksi bir kadının, güçlü erkeksi ve boğuk sesi ile daha da hareketleniyor.

"eğer yapmak gerekseydi
dünyayı durdururdum
seni uykusuz bırakan
ışığı söndürürdüm
eğer seni mutlu etmek için
hayatsız bir çöldeki
engelleri kaldırmak
gerekseydi
denizi bulurdum
ve eğer bunu yapmak gerekseydi
yağmuru durdururdum” diyor Et s'il fallait le faire şarkısında.


Koreografi çağdaş dans ile klasik baleyi harmanlamakta oldukça başarılı Regis Obadia tarafından yapılan bu Kabaret Tur, 07.11.200 tarihinden itibaren tüm Avrupa’yı dolaşıyor, Rusya’da 28 şehirden sonra İstanbul’da ve 2009 sonuna kadar da devam edecek.



Siyah bir fonun önünde kırmızı bir K harfi ile gösteri başladı. Her ne kadar kendisinin bembeyaz ve incecik olmak ile ilgili şikâyetleri olsa da, oldukça atletik ve küçücük bir kadın olan Kaas sahneye geldiğinde, biraz önce tuvaletlerden ve diğer her şeyden de şikâyetçi olan izleyici halinden çok memnun görünüyordu. Açıkhava nerede ise dolu idi, son derece sıkıcı, kibirli, Fransız hayranı bir kitle Kaas’ı heyecanla izledi. Biz ise pintiliğimden konseri en arkalarda izlemek zorunda kaldık. İki yana asılı dev ekranlar olmasa idi, konserin görsel tarafını tamamen kaçıracaktık. Bu Kabaret kesinlikle kapalı mekânda olmalı idi. Açıkhava Sahnesinde konser izlemek keyifli olsa da; bu gösteri için yanlış seçim olmuş. Ses dağıldı, gösteri çok görsel, bir hikâye anlatılıyor, arkada çalışan bir Kule Vinç, Cahide’den yükselen Türkçe pop şarkıları ve daha niceleri.

Kaas kendini yenilemeye devam ediyor. Bu gösterinin dansları için 150 saatten fazla çalışmış. Tüm Fransa ve Dünya bana hayran ne yapsam tutar düşüncesinde değil. Acaba bu gösteriyi izlemeye İstanbul'da kaç şarkıcı, sanatçı gelmiştir? Gelip görseler, 44 yaşında dünya çapında ün sahibi, bu kadının yeni bir şey yaratma tutkusunu. Kendi topraklarından beslenip, başka bir yüzyılın stilini yepyeni bir şölen ile sunmayı. Çılgınca dans ediyor, şarkı söylüyor, oynuyor ve hiç nefessiz kalmıyor. Yürürken bile sanki başka bir ışık saçıyor. Kendine o kadar güveniyor ki Stephanie Pignon’un dansları arasında bile kaybolmuyor.



"Ne istemediğimi biliyorum. Her zaman ne istediğimi bildiğimi söyleyemem ama ne istediğimi bildiğimi biliyorum diyor Kaas ve yaratıcılıkta sınır tanımıyor.

Konser sonrasında okuduğum bir yazıda; organizatörler Kaas istediği gibi alışveriş yapabilsin diye Mayadrom Alışveriş Merkezi'nin 'New Upstores' adını taşıyan katını kapatmış. Dior, Lanvin ve belki de Chanel bizzat onun için kıyafet hazırlamak için birbirleri ile yarışırken eminim Kaas, New Upstores mağazasında satılan geçen sezonun kıyafetleri ve ürünleri ile büyük bir mütevazılık içinde ilgilenir gibi yapmıştır. Onun yerine Kapalı Çarşı’ya götürmek bile daha iyi bir tercihmiş gibi geldi bana.

18 Haziran 2009 Perşembe

Kodo 15.06.2009